8 Ekim 2010 Cuma
28 Haziran 2010 Pazartesi
Al sana nakit para!!!!
Al sana nakit para!
Pekin'de, yemek yediği restoranda 200 bin yuan(yaklaşık 47 bin TL) getirilen bir işadamı hesabın bir kısmını ilginç bir şekilde ödedi. Kalan kısmı kredi kartıyla ödemek istedi, ancak mekân sahipleri kredi kartı kabul edemeyeceklerini, daha sonra ödeyebileceğini söyledi.
Kendini aşağılanmış hisseden işadamı, hemen çalışanlarıyla bağlantıya geçti ve mekânın kapısına sadece 10 dakika içinde, içlerinde 1’er yuanlık banknotlardan oluşan 200 bin yuan olan iki araba getirtti. Paraları restoranın orta yerine boşaltan işadamı, çalışanlar bütün parayı sayana dek de arkasına yaslanıp sakin sakin dergisini okuyarak bekledi. Çin medyası, iş adamının bu davranışını ‘görgüsüzlük’ olarak niteledi. Paraları saymak için uğraşan garsonların işadamından daha iyi bir eğitim görmüş olabileceği ancak ülkede, gelir seviyesinde büyük eşitsizlikler olduğu da yazıldı.
Çin’de kredi kartı kullanımı da çok yaygın değil. Hatta bu yüzden ülkeyi ziyaret eden pek çok turist zor anlar yaşıyor. (Radikal)
Pekin'de, yemek yediği restoranda 200 bin yuan(yaklaşık 47 bin TL) getirilen bir işadamı hesabın bir kısmını ilginç bir şekilde ödedi. Kalan kısmı kredi kartıyla ödemek istedi, ancak mekân sahipleri kredi kartı kabul edemeyeceklerini, daha sonra ödeyebileceğini söyledi.
Kendini aşağılanmış hisseden işadamı, hemen çalışanlarıyla bağlantıya geçti ve mekânın kapısına sadece 10 dakika içinde, içlerinde 1’er yuanlık banknotlardan oluşan 200 bin yuan olan iki araba getirtti. Paraları restoranın orta yerine boşaltan işadamı, çalışanlar bütün parayı sayana dek de arkasına yaslanıp sakin sakin dergisini okuyarak bekledi. Çin medyası, iş adamının bu davranışını ‘görgüsüzlük’ olarak niteledi. Paraları saymak için uğraşan garsonların işadamından daha iyi bir eğitim görmüş olabileceği ancak ülkede, gelir seviyesinde büyük eşitsizlikler olduğu da yazıldı.
Çin’de kredi kartı kullanımı da çok yaygın değil. Hatta bu yüzden ülkeyi ziyaret eden pek çok turist zor anlar yaşıyor. (Radikal)
25 Mayıs 2010 Salı
Gui lin
Çin'in güney kısmında kalan Gui lin, iklim olarak da gelişimiş Şangay tarafına göre sıcak. Buranın en önemli öğeleri, hayvan şeklindeki tepe ve kayalıkları ile farklı (çinli olmayan) kabilelerin hala doğal yaşantısını sürdürüyor oluşu ile renklenen folklorik ünü! Resimde gördüğünüz Fil burnu ve Deve Tepesi. Uzakdoğu filmlerine meraklı olanlar fil burnunu hatırlayacaklardır. Deve tepesinin önünde ise Clinton'ın fotoğrafı çekilmiş. Buradaki rehberlerin işi ise gayet kolay, şimdi yandaki tepelere bakın ve hayvanlara benzetip eğlenin diyorlar... Biz de aslında bunu oturduğumuz yerde de yapardık, ne gerek vardı bunca yol gelmeye desek de, o atmosfer bile onca yola değer!
31 Mart 2010 Çarşamba
Çince Argo sözlüğü
benim bu listeyle ilgili korkunç güzel bi anım varrrr, daha önce bu liste Gülhan Gülez tarafından mail ile gönderilmişti, ben de onu sesli olarak hem çinli hem de türk arkadaşların olduğu bir ortamda okumaya başladım, türkler bişi anlamazken Çinlilerin yüzleri değişmeye başladı! Sen nerden buldun bunları filan diyorlardı ki, bomba patladı, öyle bir kelimeye geldik ki meğer içimizden birine lakap olarak taktıkları bir admış, daha fazla saklayamayacak kadar çok güldüler. Ve arkasından dedektif taktikleri ile hepimiz için kullandıkları takma adları öğrendim... Gönderene çok teşekkürler, ve Çin'e gideceklere tavsiye, kullanmayın, ama bilin!!!
http://www.cinmacerasi.com/egitim/cince/cince-argo-sozlugu
30 Mart 2010 Salı
Mei you... Yok!
çİn'de en sık karşılaştığınız cümlelerden biridir. Hele ki en ihtiyaç duyduğunuz anda bir şey ararken size başlarını iki tarafa doğru sallayıp olanca içten şekilde "mei you" derlerse bilin ki, o şeyi kendiniz aramalısınız. Çünkü tecrübe ile sabittir ki, mei you cevabı verilen durumların %80'i aslında vardır!!!
Hele ki restoranda bir gün önce içtiğiniz bir şeyi ertesi gün sorduğunuzda "meı you" cevabıyla karşılaşabilir, hatta var, gidip kontrol eder misin dediğinizde garson tarafından çok istiyorsan kendin bak diye yanıtlanabilirsiniz.
İşte bu nedenle Gui lin'de gördüğüm "MEİ YOU CAFE" yazısının çağrışımı büyük!!!
24 Mart 2010 Çarşamba
Changxing müzesinden...
Bu bölümdeki fotoğraflar, Changxing Şehir müzesinden... Buranın bildiğimiz müzelerden farkı, tüm şehrin maketini yapmışlar ve bir cam platform üzerinde gezinerek ayağınızın altındaki şehri gözlemliyor, evinizi, işyerinizi bulmaya çalışıp eğleniyorsunuz. Ama en büyüleyici kısım, akşam bu maket şehrin tüm ışıkları yandığında ortaya çıkıyor.
Ayrıca Changxing'in yerini görmek için haritamızı ve bir minyatür ile (Osmanlı ile ortak sanat) bir haykel.... Son resim ise Tai hu lake'in maketi...
27 Şubat 2010 Cumartesi
26 Şubat 2010 Cuma
Bazı çekik yorumlar...
Çinlilerin kumar sevgisi çağlar boyu ün salmıştır.
Hele ki yaz aylarında, sokakta her sokak lambasının altında dörtlü oturmuş
kumar oynayan insanları görebilirsiniz. Ama daha kötüsü, onu rahatsız etmeniz!!
Bir aksam hediyelik çay almak için girdiğimiz dükkânın sahibi, kendisini kumar masasından
kaldırdık diye neredeyse dövecekti bizi!
Zaten kazanma hırsı bir tek kumar masasında
ortaya çıkıyor bu arkadaşlarda diye düşünüyorum bazen. Daha çok kazanmak uğruna
fazla mesaiye yanaşmazlar mesela, yine Türkiye koşullarında çok garip karşılanacak
“eşim hamile, doğum yapacak, bir kaç ay onun yanında olmak istiyorum” deyip işten
ayrılan bir erkeğe yine burada rastlanır. Daha çok bulunduğumuz yerdeki yerli insanlardan
bahsediyorum.
Bu garipliğin
sebebini uzun süre sonra keşfettik, buradaki köylüler toprakları fabrika yapımı
için devlet tarafından istimlak edildiğinde büyük paralar alıyorlar ve bu para onları
ev-model araba-lüks yasam döngüsüne sokuyor. Yine tek çocuk politikasının verdiği
avantaj gençleri sorumsuzluğa itebiliyor, son örnekte olduğu gibi, her iki
ailenin de evlenen genç çiftten beklentisi sağlıklı bir torun! Varlarını ve yoklarını,
tek çocuklarının olabilecek tek çocuğuna harcamaya o kadar hazırlar ki, bu gençlerin
çalışıp daha çok kazanmak gibi bir ihtiyaçları yok! Yine bu sebepten evlenmeden
hamile kalmak oldukça yaygın, hatta gelinin karnı burnunda olması bir övünç
meselesi!
Çalışanlarımızdan bazılarının evlerine misafir
olup, köydeki yaşamın da penceresini aralama şansı bulabildim. Buradaki köylerin
genel özelliği, ille de bir su kenarına kurulmuş olmaları. Bu su onlara gerek çamaşır
yıkama gerekse balıkçılık için bir yaşam kaynağı. Ama aynı zamanda yaşanan
yerlerin rutubetli oluşuna da bir etmen. Bu yüzden olsa gerek, dondurucu soğukta
bile camları kapıları hep açıktır evlerin. Ülkenin bu kısmında soba yakmak
yasak (Mao zamanında nehrin alt bölgesinde yasaklanmış), o nedenle bizler klima
ile ısınıyoruz, köyler de ise hiçbir ısınma kaynağı olmadan yasamayı başarıyorlar!
Küçük çocukların burunları ve (pencereli tulumdan çıkan) popoları soğuktan kıpkırmızı
ve pul pul olur. Ama yine de hastalanmazlar. Yine o çocuklardır ki, motosiklet üzerinde
anne babaları yanında yol boyu kıpırdamadan durur, ne rüzgârdan üşür ne de sağa
sola kıpırdanıp düşerler. Bebekken annesinin kucağında gele gide alıştıkları üzere,
kıpırdamadan yerlerine ilişir ve bir an önce varmayı beklerler. Bazen, farklı
durumlar karsısında kararsızlığa düştüklerinde, yüzlerinde donup kalan ifade bu
iliştirilmişimle alakalı olabilir mi diye düşünürüm... Yani bizdeki gibi
hayatla kavga yerine, minimum yer ve enerji tüketerek yasamak, yaşama ilişmek, çocuklukta
edinilmiş bir prensip olabilir mi?
Çocuklar ne kadar rahatsızsa, anneler de bir o
kadar rahattır o motosikletlerde. Bacak bacak üstüne atmış, kocasının arkasında
oturan, kucağında bebeği sanki yokmuşçasına bir de elinde yemek yemeğe çalışan kadını
gördüğünüzde, evinin salonunda kanepede oturuyor sanırsınız!
Yine bu bisiklet-motosiklet, anne-çocuk ilişkisi,
bizim evhamlı yeni nesil annelerimizle korkunç bir tezatlık sergiler. Evin ısısını
sabit tutmaya çalışan, bebek arabasının bile neredeyse airbaglisini almak
isteyecek ebeveynlere, Çin`deki arkada çocuk selesi olan anne-baba bisikletleri
örnek olarak gösterilmelidir! Bakın, bu çocuklar da yaşıyor, büyüyor ve üstelik
onlar bizden sayıca fazlalar !!!
günlüklerden...
20/04/2008
Havaalaninda etrafimizi cevreleyen onlarca cekik gozun icinde, tanidik bir cehre ararken, nihayet el sallayan iki kisiyle yuzlerimiz aydinlandi. Bizi karsilamaya Robin gelmisti, bu defa rolleri degismistik. Staj icin Turkiye`ye geldiginde, bu uc muhendisin telefonlarina bir benim, bir de ustamizin numarasini kaydetmislerdi acil durumlar icin. Simdi ise ben, dunyanin obur ucunda bu gence emanettim! Ilk karsilastigimiz gun Ingilizce bilmedigini soylemisti o Cinlilere ozgu cekingenligi ile, zamanla beni anliyor oldugunu gorup konusmasi icin yureklendirmeye calismistim. 1 ayin sonunda dialogumuz saglamdi. 5 ay kaldilar ulkemizde, bir kismini ancak simdi dinleyebildigim bir dolu da sikinti yasayarak. Simdi sira bizde, yabanci bir kulturde yasamanin ne oldugunu ogrenme sirasi!!!
Bu ulkedeki ilk sasirtmacami hemen arabaya biner binmez yasadim, calan Tarkan cd.si ile hosgeldin diyorlardi bize. Daha sonra Cin`in surprizleri devam edecek, ama ille de muzik, bu insanlarla aramdaki en siki kopru olacakti.
3 saatlik bir yolculugun sonunda Changxing Sanayi bolgesine ulastik. Soguk ve yagisli bir gundu. Otele girdigimizde soguk mermer merdivenlerden devasa avizelere kadar hersey ustume ustume geliyordu, sanki 1950`lerde gecen bir filmin icinde gibiydim. Ingilizce konusamayan otel personelinin uzun prosedurleri tamamlamalarindan sonra odalarimiza yerlestik. En kotusu de yastiktan yorgana herseye sinen koku! Ne kadar temiz de olsalar, iste Cin kokusu dedikleri bu olsa gerek. Ancak kendi esyalarimi yastiga sarip uyuyabildim.
Sabah pencereden disari baktigimda saskinlik gecirdim, odaya gelen seslerden disarida New York trafigi var sanmistim, oysa ki onca klakson gurultusunu cikaran, topu topu 3-5 arabaydi. Kahvalti konusunda daha once bilgilendirilmis oldugumdan, hemen en yiyebileceklerim neler arayisina girdim. Koskoca bir acik menude neler yoktu ki, noodledan baliga, soganli yemeklere kadar hersey, sadece zeytin, peynir, domates aramayacaksiniz!
Bu yabanciligi ancak fabrikaya gidip, aliskin oldugum makinalari ve ortami gorunce atabildim. Zaten gelir gelmez fabrikadaki isciler etrafimi sarip beni incelemeye aldilar ve ellerini gozlerine goturup gulusmeye basladilar. Meger beni de kendileri gibi cekik bulmuslar, sen de bizdensin diyorlar. Daha da komigi, bizim arkadaslar, fabrikadaki tum calisanlara birer Turkce isim vermisler. Cafer, Jale, Tulay ve daha nice ilginc isim. Sasirdigim, insanlar bunu o kadar benimsemisler ki, gelip bana isminin Turkce`deki anlamini soruyorlar. Tabii o furyadan ben de nasibimi aldim ve bir Cince ismim oldu. Luo Lan. Hem anlam olarak orjinal ismim gibi cicek adi hem de Robin ile ayni soyadini tasimis oluyoruz. Bu kelime oyununu aslinda calisma arkadasim Irfan Bey icin de uygulamislardi, Cinli is arkadasi Li ile ayni soyadini tasiyacak sekilde ses uyumunu da gozeterek Li Fang ismini vermisler.
Ilk haftalar
Ve ancak, otelden fabrikadaki lojmanima tasinip kendi yatak-yorganima sahip olunca rahat bir uyku cekebildim… Gerci oncelikle temizlikci teyzeyle biraz savasmamiz gerekti, cunku elindeki bezi tuvaletten aynaya her yere surmeye basladiginda olaya mudahil olmak zorunda kaldim. En buyuk sorunum tabii ki yemeklerdi, ne kadar degisik lezzetlere acik bir insan da olsam, bazen karsilastigim kotu surprizler zaten zor olan sureci daha da yokusa suruyordu. Gorunusune aldanip satin aldigim, ama asla yiyemediklerim listesine her gecen gun bir yenisi eklenirken, keske tek sikinti yemek olsaydi. `Tanrim bana en buyuk cezayi verdi` diye dusunuyordum, `geveze bir insanim, konusamiyorum, merakli insanim, yanimda konusulanlari anlamiyorum, okuyamiyor ve yazamiyorum` Tabii ki bunlarin getirdigi esas sikinti, hicbir ozel isini kendin gorememek ve surekli kendini durakta bekleyenlere `evladim bu nereye gidiyor` diye soran teyzeler gibi hissetmekti. Bu sirada 2 ayri tercumanim oldu, birincisi her sabah bana (fabrikada kaliyorum diye) kahvalti getirirdi, bir sabah paketi bir actim, suşi!!! Sabah kahvaltisinda suşi yemek, tam Turklere gore! Kıramayip yedim tabii ki. Sonra öğrenim icin baska bir eyalete tasindi, hala gorusuyoruz. Ancak onun tercumelerinde kendimi replikle altyazinin bir turlu tutmadigi bir filmi izliyor gibi hissediyordum. Anlatilamaz bir bosluk duygusu! Ama en berbati da ozellikle isyerinde, siz kizginlikla bir mesaj vermeye calisirken cevirmenin bunu gülerek aktarmasidir! Bu nedenle ikinci tercumanima dört elle sarildim. Bu defa Allah bana yeni mezun ve işini ciddiyetle yapan bir kiz yollamisti. Bir muddet denemeden sonra guvenimi kazandiginda `Sen benim konusamadigim dilim, duydugunu anlamayan kulagim, okuyamayan gozlerim ve yazamadigim elimin yerine calisiyorsun` diye anlatmaya calistim yaptigi isin benim icin onemini.
Changxing, Hangzhou`ya 1 saat uzaklikta, aslinda Huzhou`ya bagli bir kasaba. Aslen tarimla ugrasan eski bir koy olup, sanayilesme ile korkunc bir disaridan goc almis. Dolayisiyla daha cok genc ve gocmenlerden olusan bir nufusla karsilasiyorsunuz. Genelde mutfagi olmayan kucuk dairelerde bir ya da bir kac kisi kaliyorlar ve bu nedenle her aksam disarida yediklerinden her yerde kucuk lokantalar var. Ayrica genc nufusun coklugu yine pek cok eglence yerinin var olmasini getirmis, aksamlari caddeler Las Vegas gibi, her yerde isikli tabelalar, mini etekli topuklu ayakkabili kizlar. Bir Turk bayan olarak en ilgimi ceken seylerden biri de bu oldu aslinda, gece kac olursa olsun, ne giyerseniz giyin kimsenin rahatsiz etmemesi. Ilerleyen gunlerde yaz sicaginin getirdigi etkiyle, ilk geldigimdeki o soguk görüntü gitti ve kendimi yazlik yerde gibi hissetmeye basladim.
Yine fabrikada kalirken bir Cumartesi sabahi merdiven boslugunu dolduran, sarki soyleyen bir ofis calisaninin sesi ile uyandim. Benim gibi evde, banyoda, yolda her firsatta sarki soylemekten keyif alan bir insan, fabrikada kalmaktan sirf bu yuzden korkmustum. Malum, isyeri ve ev birlikte, ozel hayat kalmayacak, sarki bile soyleyemeyecegim diye! Iste merdivenlerde cinlayan bu ses, evet diyordu, bizim icin de hayatin bir parcasi sarki soylemek. O halde neden ayni sarkilari paylasmayalim. Zaten bu ulkede eğlence anlayisinin en onemli parcasinin karaokeler oldugunu ogrendim sonra. Bizdeki gibi dans etme, eglenme ya da canli muzik dinleme gibi adetleri yok, sadece bir oda kiralayip avazi cikana kadar bagiran arkadaslarini dinliyorlar. Eger arkadaslarinizin icinde guzel sesliler varsa sanslisiniz. Ama bir dikkatimi ceken su oldu, hic kimse icin guzeldi-kotuydu diye yorum yapmiyorlar. En berbat soyleyeni bile saygiyla sonuna kadar da dinliyorlar. Bizde olsa, diyorum, yuhalayip yakapaça alirlar elinden mikrofonu! Ben de kendimce önce o yaza damgasini vuran `you mei you ren ten gao su ni` sarkisini ogrendim, bu benim telefon sarkimdi, hani her aramada telefon sirketinin bize dinlettigi ve tüm gün zihnimde takili kalan sarki. Bu ve sonraki ogrenmeye calistigim sarkilar, pek cok yerde `ben de sizdenim` mesajini vermekte cok etkili oldular.
Tabii ki biz sonra gelenlerin isi, ilk gelen gruptaki arkadaslardan cok daha kolay oldu. Çünkü geldigimizde artik gayet kivaminda Turk ekmegi yapan bir firinimiz, ne nereden alinir, nereye gidilir bilip ogreten arkadaslarimiz vardi. Hatta firinci isi o kadar ilerletti ki, su an hem Changxing`deki Alman-Italyan diger yabancilara (bir elin parmaklari kadar sayida olsalar da) hem de bize gunluk gelen paket servisten yararlanan Çinli komsularimiza ekmek satiyor. Hala alisamadigimiz sey ise et. Ozellikle de kurutulmus et, burada yolda yururken evlerin balkonlarina asilip kurutulan ordekler, domuz butlari gorebilirsiniz. Bu nedenle bizim et ihtiyacimiz genelde Hangzhou’daki Uygur lokantalarindan geliyor. Tabii arada bir (elinden her is gelen bakim ekibimiz sayesinde) kuzuyu alip kendimiz kesmek, hatta olayi ilerletip cag doner yapmak gibi bir heves gelisiyor ve basliyor hazirliklar (burada Robinson Cruiso gibiyiz, zaten is disinda yapacak hicbirsey olmayinca, evimizde olsak `hadi canim` deyip gulup gececegimiz pek cok ise girismemiz an meselesi). Once cag doner icin gerekli techizat hazirlaniyor ve kuzu satin alinip getiriliyor fabrikaya! Bir ara, bizim Cinli soforun kuzuyu pek bir sahiplendigini goruyorum, bizimkiler demisler ki, bu kuzu Turkce anlamiyor, şunu sen çağırsana… O da tum temiz kalpliliği ile `lai! Lai!` diyerek kuzuya cevirmenlik yapiyor!!!
Bu bizim mangal partilerinin nami buyuk Changxing`de. Kaldigimiz ev bahceli bir sitede ve her mangal partisinde mutlaka komsularla et karsiligi bizim asla yiyemeyecegimiz Çin yemekleri alisverisi olur. Bana kalirsa, burayi yasanabilir kilan en onemli etmenlerden biri bu sicak insan iliskileri. Çoğu zaman misafirperver ve cömert olan insanlarin yakınlığı, Türkler olarak bize hic yabanci gelmiyor. Tabii bunda kaldigimiz yerin kucuk ve insanlarin kirsal kokenli olmasinin payi var. Fabrikaya servis ceken soforumuzu, is saati disinda cagirdigimizda, siz benim arkadaslarimsiniz sizden para alamam deyip parayi geri cevirmesi ve vermekte israr eden arkadasimizla aralarindaki cekisme, buyuk ihtimalle pek cok Avrupali`nin akil erdiremeyecegi cinsten. Ayni kisinin, geceyarisi bobrek sancisi tutan arkadasimizi hastaneye yetistirdigimizde, bizden biri gibi kosturmasi ve para ihtiyaciniz var mi, acil durum, gerekiyorsa bulalim diye teklifte bulunmasi bu samimiyetin ornekleri...
Bu iyi orneklere aldanip, hayalkirikligi yasamak da var tabii isin ucunda. Çünkü Çinliler, her konuda oldugu gibi arkadaslikta da gösterişe kacabiliyorlar. Yani daha yeni tanistiginiz biri size kirk yillik dostunuzmus gibi vaadlerde bulunuyorsa, bilin ki sonu gelmeyecektir. Bir sonraki aramanizda sizi hic tanimiyormus gibi davranabilir! Bir zaman sonra olaya şöyle bakmaya basladim, burada arkadasliklar dörde ayriliyor; birincisi ``Aaa yabanci, hadi konusalim eglenelim`` hevesi ile bir saat suren arkadasliklar. Ikincisi yine ``aa bu bir yabanci`` diye baslayip, ya paranizdan ya da cevrenizden yararlanmaya calisanlar, üçüncü ve benim icin makul ve anlasilabilir olani da (hele ki ogrencilerse) Ingilizce pratik yapmaya calisanlar. Ama eger sansliysaniz son gruptaki gercekten kalpten dostluklar da edinebiliyorsunuz. Bir de bu gruplarin hicbirine girmeye niyeti olmayan, zaten sizi tumuyle yoksayan tipler var, ofiste bir Pazar gunu tam gun yanimda oturup birbiriyle anlamadigim dillerinde konusup, hic bir selam dahi vermeden cekip giden is arkadaslarim oldu mesela! Sanirim ben de intikamimi Çince ogrenmeye calisarak almaya uğraştım.
Burada yasadigim iz birakan olaylardan biri depremdi. Turkiye`deki yakinlarima deprem sonrasini su satirlarla bildirmisim, ”Su an depremden 1500 km. kadar uzaktayız! Cın buyuk memleket! Dolayısıyla hıssetmedık bıle depremı, ama duydugumuz haberler bızı de sok ettı. Tabıı bır de benım gıbı deprem fobısı olan bırı ıcın guzel, uzun, uykusuz bır geceye maloldu, işin iyi tarafı burası deprem bölgesi değilmiş, korkacak bir şey yok diyorlar/ kötü tarafı da deprem nedir bilmedikleri için bizim paniğimizi anlamadılar bastan! Akşam bayağı güldüler bize, ama sabah haberleri duyunca sarı benizleri iyice uçmuş şekilde koşa koşa geldiler, haklıymıssınız, 10000 kişi öldü diye!
Merak edilecek bişi yok gibi görünüyor, tek anlamadığım depremle aramızdaki derin ilişki, ben nereye deprem de arkamdan... Napalım, kısmetimizde ne varsa o olur, korkunun ecele faydası yok. ”
Yine bu depremden sonra, biz de depremin acisini bilen insanlar olarak hem firma capinda hem kisisel yardimlarda bulunduk. Ve pesinden bir aksam bunun halkla paylasilacagi bir platform hazirlamislar, sehrin halk meydaninda yari eglence yari yardim edenlere tesekkur maksadiyla bir eglence duzenlenmis. Dediler ki, biz sizi takdim ettigimizde siz de bir agizdan `jiao Zhong Guo` (heer sey Cin icin) diyeceksiniz. Ama birden mizansen bozuldu ve mikrofonu uzatip roportaj yapmaya basladilar. Ben de `Turkiye`deki arkadaslarimla beraber, acinizi paylasiyoruz` seklinde bir cumle hazirlayip soyledim, cevirmen de bunu bir guzel Cince`ye cevirdi. Ancak programdan sonra hala arkadaslarin gulmeleri uzerine anladim ki, ben sahneye cikmanin verdigi heyecanla cumleyi aynen Turkce soylemisim, ve sagolsun cevirmen bayan hic bozuntuya vermeden kendi birseyler soylemis!!!
Ilk 4 ayi bitirip ulkeme nihayet kavusacagim son hafta hayatimi tumden degistirecek karara gebeydi. Uc ay icin geldigim bu yerde, 2 yil daha kalmami istiyorlardi. Neredeyse yasamim film seridi gibi gozumun onunden geciyor ve bu seridin devaminin hangi renkte olacagina dair bir karar almam gerekiyordu. Sari Cin`de 2 yil daha mi, yoksa mavi ulkeme donus mu? (Cin`de Turkiye`yi mavi Turkiye diye biliyorlar, buradaki denizleri ve hic pustan arinmayan gokyuzunu gordugunuzde nedenini anliyorsunuz) Ve o zorlu gecenin sabahinda, kapim calindi, yan odamda kalan komsum Rain, elinde bir hediye paketi ile karsimdaydi. Ulkeme donecegim icin bana hediye almis, paketi alip kapiyi zor kapattim. Sanki icimdeki tum bastirdigim duygularin onundeki set kaldirilmis gibi, gozyaslarina boguldum. O an, bu dostca davranis, rengi belirlemisti, burada da dostlarim olabilir, kaliyorum!
2009 sonu...
Iste boyle baslayan macera, 1.5 yildir devam ediyor. Burada yasayabilmemi mumkun kilacak elimden ne gelirse yapiyorum, Cince kursuna gidiyorum, arkadaslar ediniyorum. Kucuk yerden bunaldigimda haftasonlari kendimi Hangzhou`ya atiyorum. Shanghai`da yasayan Turklerle tanistim. Pekin`den Guilin`e gezmeye deger pek cok yeri gezdim. Aci-tatli bir suru hatiranin isiginda, en sikintili gunumde bile hic bir zaman pisman olmadigim birsey varsa, o da `iyi ki gelmisim!`
Dogu cephesınden haberler boyle dostlar! Ben her sabah burda sızın ıcın gunes dogmayı unutmasın dıye nobet tutuyorum. Sız rahat uyuyun!
Müge
Havaalaninda etrafimizi cevreleyen onlarca cekik gozun icinde, tanidik bir cehre ararken, nihayet el sallayan iki kisiyle yuzlerimiz aydinlandi. Bizi karsilamaya Robin gelmisti, bu defa rolleri degismistik. Staj icin Turkiye`ye geldiginde, bu uc muhendisin telefonlarina bir benim, bir de ustamizin numarasini kaydetmislerdi acil durumlar icin. Simdi ise ben, dunyanin obur ucunda bu gence emanettim! Ilk karsilastigimiz gun Ingilizce bilmedigini soylemisti o Cinlilere ozgu cekingenligi ile, zamanla beni anliyor oldugunu gorup konusmasi icin yureklendirmeye calismistim. 1 ayin sonunda dialogumuz saglamdi. 5 ay kaldilar ulkemizde, bir kismini ancak simdi dinleyebildigim bir dolu da sikinti yasayarak. Simdi sira bizde, yabanci bir kulturde yasamanin ne oldugunu ogrenme sirasi!!!
Bu ulkedeki ilk sasirtmacami hemen arabaya biner binmez yasadim, calan Tarkan cd.si ile hosgeldin diyorlardi bize. Daha sonra Cin`in surprizleri devam edecek, ama ille de muzik, bu insanlarla aramdaki en siki kopru olacakti.
3 saatlik bir yolculugun sonunda Changxing Sanayi bolgesine ulastik. Soguk ve yagisli bir gundu. Otele girdigimizde soguk mermer merdivenlerden devasa avizelere kadar hersey ustume ustume geliyordu, sanki 1950`lerde gecen bir filmin icinde gibiydim. Ingilizce konusamayan otel personelinin uzun prosedurleri tamamlamalarindan sonra odalarimiza yerlestik. En kotusu de yastiktan yorgana herseye sinen koku! Ne kadar temiz de olsalar, iste Cin kokusu dedikleri bu olsa gerek. Ancak kendi esyalarimi yastiga sarip uyuyabildim.
Sabah pencereden disari baktigimda saskinlik gecirdim, odaya gelen seslerden disarida New York trafigi var sanmistim, oysa ki onca klakson gurultusunu cikaran, topu topu 3-5 arabaydi. Kahvalti konusunda daha once bilgilendirilmis oldugumdan, hemen en yiyebileceklerim neler arayisina girdim. Koskoca bir acik menude neler yoktu ki, noodledan baliga, soganli yemeklere kadar hersey, sadece zeytin, peynir, domates aramayacaksiniz!
Bu yabanciligi ancak fabrikaya gidip, aliskin oldugum makinalari ve ortami gorunce atabildim. Zaten gelir gelmez fabrikadaki isciler etrafimi sarip beni incelemeye aldilar ve ellerini gozlerine goturup gulusmeye basladilar. Meger beni de kendileri gibi cekik bulmuslar, sen de bizdensin diyorlar. Daha da komigi, bizim arkadaslar, fabrikadaki tum calisanlara birer Turkce isim vermisler. Cafer, Jale, Tulay ve daha nice ilginc isim. Sasirdigim, insanlar bunu o kadar benimsemisler ki, gelip bana isminin Turkce`deki anlamini soruyorlar. Tabii o furyadan ben de nasibimi aldim ve bir Cince ismim oldu. Luo Lan. Hem anlam olarak orjinal ismim gibi cicek adi hem de Robin ile ayni soyadini tasimis oluyoruz. Bu kelime oyununu aslinda calisma arkadasim Irfan Bey icin de uygulamislardi, Cinli is arkadasi Li ile ayni soyadini tasiyacak sekilde ses uyumunu da gozeterek Li Fang ismini vermisler.
Ilk haftalar
Ve ancak, otelden fabrikadaki lojmanima tasinip kendi yatak-yorganima sahip olunca rahat bir uyku cekebildim… Gerci oncelikle temizlikci teyzeyle biraz savasmamiz gerekti, cunku elindeki bezi tuvaletten aynaya her yere surmeye basladiginda olaya mudahil olmak zorunda kaldim. En buyuk sorunum tabii ki yemeklerdi, ne kadar degisik lezzetlere acik bir insan da olsam, bazen karsilastigim kotu surprizler zaten zor olan sureci daha da yokusa suruyordu. Gorunusune aldanip satin aldigim, ama asla yiyemediklerim listesine her gecen gun bir yenisi eklenirken, keske tek sikinti yemek olsaydi. `Tanrim bana en buyuk cezayi verdi` diye dusunuyordum, `geveze bir insanim, konusamiyorum, merakli insanim, yanimda konusulanlari anlamiyorum, okuyamiyor ve yazamiyorum` Tabii ki bunlarin getirdigi esas sikinti, hicbir ozel isini kendin gorememek ve surekli kendini durakta bekleyenlere `evladim bu nereye gidiyor` diye soran teyzeler gibi hissetmekti. Bu sirada 2 ayri tercumanim oldu, birincisi her sabah bana (fabrikada kaliyorum diye) kahvalti getirirdi, bir sabah paketi bir actim, suşi!!! Sabah kahvaltisinda suşi yemek, tam Turklere gore! Kıramayip yedim tabii ki. Sonra öğrenim icin baska bir eyalete tasindi, hala gorusuyoruz. Ancak onun tercumelerinde kendimi replikle altyazinin bir turlu tutmadigi bir filmi izliyor gibi hissediyordum. Anlatilamaz bir bosluk duygusu! Ama en berbati da ozellikle isyerinde, siz kizginlikla bir mesaj vermeye calisirken cevirmenin bunu gülerek aktarmasidir! Bu nedenle ikinci tercumanima dört elle sarildim. Bu defa Allah bana yeni mezun ve işini ciddiyetle yapan bir kiz yollamisti. Bir muddet denemeden sonra guvenimi kazandiginda `Sen benim konusamadigim dilim, duydugunu anlamayan kulagim, okuyamayan gozlerim ve yazamadigim elimin yerine calisiyorsun` diye anlatmaya calistim yaptigi isin benim icin onemini.
Changxing, Hangzhou`ya 1 saat uzaklikta, aslinda Huzhou`ya bagli bir kasaba. Aslen tarimla ugrasan eski bir koy olup, sanayilesme ile korkunc bir disaridan goc almis. Dolayisiyla daha cok genc ve gocmenlerden olusan bir nufusla karsilasiyorsunuz. Genelde mutfagi olmayan kucuk dairelerde bir ya da bir kac kisi kaliyorlar ve bu nedenle her aksam disarida yediklerinden her yerde kucuk lokantalar var. Ayrica genc nufusun coklugu yine pek cok eglence yerinin var olmasini getirmis, aksamlari caddeler Las Vegas gibi, her yerde isikli tabelalar, mini etekli topuklu ayakkabili kizlar. Bir Turk bayan olarak en ilgimi ceken seylerden biri de bu oldu aslinda, gece kac olursa olsun, ne giyerseniz giyin kimsenin rahatsiz etmemesi. Ilerleyen gunlerde yaz sicaginin getirdigi etkiyle, ilk geldigimdeki o soguk görüntü gitti ve kendimi yazlik yerde gibi hissetmeye basladim.
Yine fabrikada kalirken bir Cumartesi sabahi merdiven boslugunu dolduran, sarki soyleyen bir ofis calisaninin sesi ile uyandim. Benim gibi evde, banyoda, yolda her firsatta sarki soylemekten keyif alan bir insan, fabrikada kalmaktan sirf bu yuzden korkmustum. Malum, isyeri ve ev birlikte, ozel hayat kalmayacak, sarki bile soyleyemeyecegim diye! Iste merdivenlerde cinlayan bu ses, evet diyordu, bizim icin de hayatin bir parcasi sarki soylemek. O halde neden ayni sarkilari paylasmayalim. Zaten bu ulkede eğlence anlayisinin en onemli parcasinin karaokeler oldugunu ogrendim sonra. Bizdeki gibi dans etme, eglenme ya da canli muzik dinleme gibi adetleri yok, sadece bir oda kiralayip avazi cikana kadar bagiran arkadaslarini dinliyorlar. Eger arkadaslarinizin icinde guzel sesliler varsa sanslisiniz. Ama bir dikkatimi ceken su oldu, hic kimse icin guzeldi-kotuydu diye yorum yapmiyorlar. En berbat soyleyeni bile saygiyla sonuna kadar da dinliyorlar. Bizde olsa, diyorum, yuhalayip yakapaça alirlar elinden mikrofonu! Ben de kendimce önce o yaza damgasini vuran `you mei you ren ten gao su ni` sarkisini ogrendim, bu benim telefon sarkimdi, hani her aramada telefon sirketinin bize dinlettigi ve tüm gün zihnimde takili kalan sarki. Bu ve sonraki ogrenmeye calistigim sarkilar, pek cok yerde `ben de sizdenim` mesajini vermekte cok etkili oldular.
Tabii ki biz sonra gelenlerin isi, ilk gelen gruptaki arkadaslardan cok daha kolay oldu. Çünkü geldigimizde artik gayet kivaminda Turk ekmegi yapan bir firinimiz, ne nereden alinir, nereye gidilir bilip ogreten arkadaslarimiz vardi. Hatta firinci isi o kadar ilerletti ki, su an hem Changxing`deki Alman-Italyan diger yabancilara (bir elin parmaklari kadar sayida olsalar da) hem de bize gunluk gelen paket servisten yararlanan Çinli komsularimiza ekmek satiyor. Hala alisamadigimiz sey ise et. Ozellikle de kurutulmus et, burada yolda yururken evlerin balkonlarina asilip kurutulan ordekler, domuz butlari gorebilirsiniz. Bu nedenle bizim et ihtiyacimiz genelde Hangzhou’daki Uygur lokantalarindan geliyor. Tabii arada bir (elinden her is gelen bakim ekibimiz sayesinde) kuzuyu alip kendimiz kesmek, hatta olayi ilerletip cag doner yapmak gibi bir heves gelisiyor ve basliyor hazirliklar (burada Robinson Cruiso gibiyiz, zaten is disinda yapacak hicbirsey olmayinca, evimizde olsak `hadi canim` deyip gulup gececegimiz pek cok ise girismemiz an meselesi). Once cag doner icin gerekli techizat hazirlaniyor ve kuzu satin alinip getiriliyor fabrikaya! Bir ara, bizim Cinli soforun kuzuyu pek bir sahiplendigini goruyorum, bizimkiler demisler ki, bu kuzu Turkce anlamiyor, şunu sen çağırsana… O da tum temiz kalpliliği ile `lai! Lai!` diyerek kuzuya cevirmenlik yapiyor!!!
Bu bizim mangal partilerinin nami buyuk Changxing`de. Kaldigimiz ev bahceli bir sitede ve her mangal partisinde mutlaka komsularla et karsiligi bizim asla yiyemeyecegimiz Çin yemekleri alisverisi olur. Bana kalirsa, burayi yasanabilir kilan en onemli etmenlerden biri bu sicak insan iliskileri. Çoğu zaman misafirperver ve cömert olan insanlarin yakınlığı, Türkler olarak bize hic yabanci gelmiyor. Tabii bunda kaldigimiz yerin kucuk ve insanlarin kirsal kokenli olmasinin payi var. Fabrikaya servis ceken soforumuzu, is saati disinda cagirdigimizda, siz benim arkadaslarimsiniz sizden para alamam deyip parayi geri cevirmesi ve vermekte israr eden arkadasimizla aralarindaki cekisme, buyuk ihtimalle pek cok Avrupali`nin akil erdiremeyecegi cinsten. Ayni kisinin, geceyarisi bobrek sancisi tutan arkadasimizi hastaneye yetistirdigimizde, bizden biri gibi kosturmasi ve para ihtiyaciniz var mi, acil durum, gerekiyorsa bulalim diye teklifte bulunmasi bu samimiyetin ornekleri...
Bu iyi orneklere aldanip, hayalkirikligi yasamak da var tabii isin ucunda. Çünkü Çinliler, her konuda oldugu gibi arkadaslikta da gösterişe kacabiliyorlar. Yani daha yeni tanistiginiz biri size kirk yillik dostunuzmus gibi vaadlerde bulunuyorsa, bilin ki sonu gelmeyecektir. Bir sonraki aramanizda sizi hic tanimiyormus gibi davranabilir! Bir zaman sonra olaya şöyle bakmaya basladim, burada arkadasliklar dörde ayriliyor; birincisi ``Aaa yabanci, hadi konusalim eglenelim`` hevesi ile bir saat suren arkadasliklar. Ikincisi yine ``aa bu bir yabanci`` diye baslayip, ya paranizdan ya da cevrenizden yararlanmaya calisanlar, üçüncü ve benim icin makul ve anlasilabilir olani da (hele ki ogrencilerse) Ingilizce pratik yapmaya calisanlar. Ama eger sansliysaniz son gruptaki gercekten kalpten dostluklar da edinebiliyorsunuz. Bir de bu gruplarin hicbirine girmeye niyeti olmayan, zaten sizi tumuyle yoksayan tipler var, ofiste bir Pazar gunu tam gun yanimda oturup birbiriyle anlamadigim dillerinde konusup, hic bir selam dahi vermeden cekip giden is arkadaslarim oldu mesela! Sanirim ben de intikamimi Çince ogrenmeye calisarak almaya uğraştım.
Burada yasadigim iz birakan olaylardan biri depremdi. Turkiye`deki yakinlarima deprem sonrasini su satirlarla bildirmisim, ”Su an depremden 1500 km. kadar uzaktayız! Cın buyuk memleket! Dolayısıyla hıssetmedık bıle depremı, ama duydugumuz haberler bızı de sok ettı. Tabıı bır de benım gıbı deprem fobısı olan bırı ıcın guzel, uzun, uykusuz bır geceye maloldu, işin iyi tarafı burası deprem bölgesi değilmiş, korkacak bir şey yok diyorlar/ kötü tarafı da deprem nedir bilmedikleri için bizim paniğimizi anlamadılar bastan! Akşam bayağı güldüler bize, ama sabah haberleri duyunca sarı benizleri iyice uçmuş şekilde koşa koşa geldiler, haklıymıssınız, 10000 kişi öldü diye!
Merak edilecek bişi yok gibi görünüyor, tek anlamadığım depremle aramızdaki derin ilişki, ben nereye deprem de arkamdan... Napalım, kısmetimizde ne varsa o olur, korkunun ecele faydası yok. ”
Yine bu depremden sonra, biz de depremin acisini bilen insanlar olarak hem firma capinda hem kisisel yardimlarda bulunduk. Ve pesinden bir aksam bunun halkla paylasilacagi bir platform hazirlamislar, sehrin halk meydaninda yari eglence yari yardim edenlere tesekkur maksadiyla bir eglence duzenlenmis. Dediler ki, biz sizi takdim ettigimizde siz de bir agizdan `jiao Zhong Guo` (heer sey Cin icin) diyeceksiniz. Ama birden mizansen bozuldu ve mikrofonu uzatip roportaj yapmaya basladilar. Ben de `Turkiye`deki arkadaslarimla beraber, acinizi paylasiyoruz` seklinde bir cumle hazirlayip soyledim, cevirmen de bunu bir guzel Cince`ye cevirdi. Ancak programdan sonra hala arkadaslarin gulmeleri uzerine anladim ki, ben sahneye cikmanin verdigi heyecanla cumleyi aynen Turkce soylemisim, ve sagolsun cevirmen bayan hic bozuntuya vermeden kendi birseyler soylemis!!!
Ilk 4 ayi bitirip ulkeme nihayet kavusacagim son hafta hayatimi tumden degistirecek karara gebeydi. Uc ay icin geldigim bu yerde, 2 yil daha kalmami istiyorlardi. Neredeyse yasamim film seridi gibi gozumun onunden geciyor ve bu seridin devaminin hangi renkte olacagina dair bir karar almam gerekiyordu. Sari Cin`de 2 yil daha mi, yoksa mavi ulkeme donus mu? (Cin`de Turkiye`yi mavi Turkiye diye biliyorlar, buradaki denizleri ve hic pustan arinmayan gokyuzunu gordugunuzde nedenini anliyorsunuz) Ve o zorlu gecenin sabahinda, kapim calindi, yan odamda kalan komsum Rain, elinde bir hediye paketi ile karsimdaydi. Ulkeme donecegim icin bana hediye almis, paketi alip kapiyi zor kapattim. Sanki icimdeki tum bastirdigim duygularin onundeki set kaldirilmis gibi, gozyaslarina boguldum. O an, bu dostca davranis, rengi belirlemisti, burada da dostlarim olabilir, kaliyorum!
2009 sonu...
Iste boyle baslayan macera, 1.5 yildir devam ediyor. Burada yasayabilmemi mumkun kilacak elimden ne gelirse yapiyorum, Cince kursuna gidiyorum, arkadaslar ediniyorum. Kucuk yerden bunaldigimda haftasonlari kendimi Hangzhou`ya atiyorum. Shanghai`da yasayan Turklerle tanistim. Pekin`den Guilin`e gezmeye deger pek cok yeri gezdim. Aci-tatli bir suru hatiranin isiginda, en sikintili gunumde bile hic bir zaman pisman olmadigim birsey varsa, o da `iyi ki gelmisim!`
Dogu cephesınden haberler boyle dostlar! Ben her sabah burda sızın ıcın gunes dogmayı unutmasın dıye nobet tutuyorum. Sız rahat uyuyun!
Müge
QİNG MİNG Mezar süpürme günü
Qing Ming (saflik ve isilti gunu) Geleneksel Cin ay takviminin 24 bolumunden 5.sinin ilk gunudur. Baharin yaza donumunde baslar ve 10 gun surer. Bu gunlerde, tum aile, aile mezarliklarina gider ve ölmüşlerinin mezarlarini temizlerler.
İnanışın kaynagi - Chong'er & Jie Zitui nin hikayesi
Qing Ming Bayrami, kokenini Cold Food Festival (soguk yiyecek bayrami) dan alir. Insanlar bu donemde sadece soguk ya da az pisirilmis yiyecekler yiyebilirler. Pisirmek yasaktir. Nedenini biliyor musunuz?
Soylenise gore milattan once 770-475 B.C. yillarinda Jin Dükü’nün en buyuk oglu Chong'er” ın ölümünü isteyen bir kotu adam vardi. Jie Zitui, bu nedenle Chonger`ı bir geceyarisi sehirden kacisina yardim etmisti. Chong'er her zaman insanlarin sagligi icin calisan bir insandi. Bu nedenle Jie, Chonger`a kotuluk gelmemesi icin elinden geleni yapti. Bir defasinda acligin esiginde iken, kendi etinden bir parka verip Chong'er ı beslemistir. Bunu yaparken, Chonger`in bir gun tekrar ulkesine donecegi umidini beslemistir.
10 yildan fazla bir sure, Chong'er Jin Duku oldu. Ve hemen kendine surgunu sirasinda yardim eden herkesi odullendirdi. Ama Jie`yi unutmustu. Ta ki biri ona hatirlatana kadar, ve hemen ona odulunu gonderdi.
Ama Jie, bu sirada coktan annesiyle birlikte dagda inzivaya cekilmisti. Duke Wen ve yardimcilari tum dagi aradilar ama fayda etmedi. Derken bir gun biri, dagi atese vermeyi onerdi. Jie hayirli bir evlat olarak bilinirdi ve annesini kurtarmak icin mutlaka yangindan kacacakti.
Yangin tam uc gun surdu ama Jie ortaya cikmadi. Yangin sondugunde ise, Jie, sirtinda annesi ile bir sogut agacinin altinda bulundular. Ikisi de yanarak olmuslerdi. Duke Wen yaptiklarindan olaganustu derecede pismanlik duydu. Ve bu gunde hic kimsenin ates yakmamasi kararini verdi. Bu gunde onun hatirasina herkes soguk yemek yerdi.
Eski cagda, soguk yemek gunu ile Qing ming bayrami ayri ayri kutlanirdi. Gunumuzde birlesmistir.
Mezar Süpürme
Mezar süpürme işlemi, kaybedilen yakına duyulan saygının devam ettiğinin göstergesidir. Genel bir seremoni, üç aşamayı içerir; mezarın temizliği, dua ve dilekler ile sembolik paraların yakılması.
Mezar temizliği gerçekten de telafuz edildiği gibidir, toz ve kirin uzaklaştırılması, gerekli tamiratların yapılması ve mezartaşının yeniden boyanarak canlı tutulması.
Temizlikten sonra, aileler mezar bekçisi ruhun (Hou Tu) şerefine meyve ve et ikramında bulunurlar.
Sembolik paraların yakılması konusunda Çin’in farklı bölgelerinde farklı metodlar benimsenmiştir. Bu işlem genel olarak mezar taşının üzerinde farklı renkte kağıtların yakılarak küllerinin bırakılması şeklindedir.
Hangi şekilde olursa olsun, bu önemli gün Çin geleneklerinin önemli bir öğesidir ve atalarına olan saygılarını ifade eder.
Kalp kayası...
Yine Ningbo- Putuoshan'ın en ilgi çekici öğelerinden biri de, üzerine kalp kelimesini simgeleyen Çince karakterin oyulmuş olduğu, devasa büyüklüğünü üzerinde oturanla karşılaştırarak anlayabileceğiniz kaya ve onun yanında düzenledikleri kalpli kilitlerdi...
Etiketler:
aşk kayası,
China holiday,
çince kalp,
kalp,
kaya,
Ningbo,
Putuoshan,
xin
Okyanusta yüzmek!
Okyanus'ta yüzmek nasıl bir duygudur? Eğer Sarı Deniz'de yüzecek bir Akdenizli iseniz pek de keyifli olduğunu söyleyemem! Hele yanınızda ilk kez deniz gören biri varsa, benim gibi sürekli bu denizi sen gözünde mavi canlandır demek durumunda kalıyorsunuz. Burası Sarı Deniz'in en yüzülebilir koylarından. --Pu Tuo Shan (NingBo) --
Fotoğrafta da cankurtaranlar!
Fotoğrafta da cankurtaranlar!
Etiketler:
Çin,
Çin'de tatil,
Ningbo,
Ningbo beach,
okyanus,
Putuoshan,
sarı deniz,
tatil,
寧波,
寧波海邊,
普陀山,
舒膚佳
Nereden çıktı bu blog?
Selam,
İki yıllık bir Çin macerasının ardından, elde bir dolu anı ile her dosta ayrı anlatılan izlenimleri biraraya getirmek bu blogun ana fikrini oluşturuyor.
İki yıllık bir Çin macerasının ardından, elde bir dolu anı ile her dosta ayrı anlatılan izlenimleri biraraya getirmek bu blogun ana fikrini oluşturuyor.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)