Selam!! 你好 Ni hao!

İki yıllık Çin macerasının ardından...

Wo jiao Luo Lan, liang nian zhu zai Zhong guo yi hou hui jia le!



26 Şubat 2010 Cuma

günlüklerden...

20/04/2008

Havaalaninda etrafimizi cevreleyen onlarca cekik gozun icinde, tanidik bir cehre ararken, nihayet el sallayan iki kisiyle yuzlerimiz aydinlandi. Bizi karsilamaya Robin gelmisti, bu defa rolleri degismistik. Staj icin Turkiye`ye geldiginde, bu uc muhendisin telefonlarina bir benim, bir de ustamizin numarasini kaydetmislerdi acil durumlar icin. Simdi ise ben, dunyanin obur ucunda bu gence emanettim! Ilk karsilastigimiz gun Ingilizce bilmedigini soylemisti o Cinlilere ozgu cekingenligi ile, zamanla beni anliyor oldugunu gorup konusmasi icin yureklendirmeye calismistim. 1 ayin sonunda dialogumuz saglamdi. 5 ay kaldilar ulkemizde, bir kismini ancak simdi dinleyebildigim bir dolu da sikinti yasayarak. Simdi sira bizde, yabanci bir kulturde yasamanin ne oldugunu ogrenme sirasi!!!

Bu ulkedeki ilk sasirtmacami hemen arabaya biner binmez yasadim, calan Tarkan cd.si ile hosgeldin diyorlardi bize. Daha sonra Cin`in surprizleri devam edecek, ama ille de muzik, bu insanlarla aramdaki en siki kopru olacakti.

3 saatlik bir yolculugun sonunda Changxing Sanayi bolgesine ulastik. Soguk ve yagisli bir gundu. Otele girdigimizde soguk mermer merdivenlerden devasa avizelere kadar hersey ustume ustume geliyordu, sanki 1950`lerde gecen bir filmin icinde gibiydim. Ingilizce konusamayan otel personelinin uzun prosedurleri tamamlamalarindan sonra odalarimiza yerlestik. En kotusu de yastiktan yorgana herseye sinen koku! Ne kadar temiz de olsalar, iste Cin kokusu dedikleri bu olsa gerek. Ancak kendi esyalarimi yastiga sarip uyuyabildim.

Sabah pencereden disari baktigimda saskinlik gecirdim, odaya gelen seslerden disarida New York trafigi var sanmistim, oysa ki onca klakson gurultusunu cikaran, topu topu 3-5 arabaydi. Kahvalti konusunda daha once bilgilendirilmis oldugumdan, hemen en yiyebileceklerim neler arayisina girdim. Koskoca bir acik menude neler yoktu ki, noodledan baliga, soganli yemeklere kadar hersey, sadece zeytin, peynir, domates aramayacaksiniz!

Bu yabanciligi ancak fabrikaya gidip, aliskin oldugum makinalari ve ortami gorunce atabildim. Zaten gelir gelmez fabrikadaki isciler etrafimi sarip beni incelemeye aldilar ve ellerini gozlerine goturup gulusmeye basladilar. Meger beni de kendileri gibi cekik bulmuslar, sen de bizdensin diyorlar. Daha da komigi, bizim arkadaslar, fabrikadaki tum calisanlara birer Turkce isim vermisler. Cafer, Jale, Tulay ve daha nice ilginc isim. Sasirdigim, insanlar bunu o kadar benimsemisler ki, gelip bana isminin Turkce`deki anlamini soruyorlar. Tabii o furyadan ben de nasibimi aldim ve bir Cince ismim oldu. Luo Lan. Hem anlam olarak orjinal ismim gibi cicek adi hem de Robin ile ayni soyadini tasimis oluyoruz. Bu kelime oyununu aslinda calisma arkadasim Irfan Bey icin de uygulamislardi, Cinli is arkadasi Li ile ayni soyadini tasiyacak sekilde ses uyumunu da gozeterek Li Fang ismini vermisler.

Ilk haftalar
Ve ancak, otelden fabrikadaki lojmanima tasinip kendi yatak-yorganima sahip olunca rahat bir uyku cekebildim… Gerci oncelikle temizlikci teyzeyle biraz savasmamiz gerekti, cunku elindeki bezi tuvaletten aynaya her yere surmeye basladiginda olaya mudahil olmak zorunda kaldim. En buyuk sorunum tabii ki yemeklerdi, ne kadar degisik lezzetlere acik bir insan da olsam, bazen karsilastigim kotu surprizler zaten zor olan sureci daha da yokusa suruyordu. Gorunusune aldanip satin aldigim, ama asla yiyemediklerim listesine her gecen gun bir yenisi eklenirken, keske tek sikinti yemek olsaydi. `Tanrim bana en buyuk cezayi verdi` diye dusunuyordum, `geveze bir insanim, konusamiyorum, merakli insanim, yanimda konusulanlari anlamiyorum, okuyamiyor ve yazamiyorum` Tabii ki bunlarin getirdigi esas sikinti, hicbir ozel isini kendin gorememek ve surekli kendini durakta bekleyenlere `evladim bu nereye gidiyor` diye soran teyzeler gibi hissetmekti. Bu sirada 2 ayri tercumanim oldu, birincisi her sabah bana (fabrikada kaliyorum diye) kahvalti getirirdi, bir sabah paketi bir actim, suşi!!! Sabah kahvaltisinda suşi yemek, tam Turklere gore! Kıramayip yedim tabii ki. Sonra öğrenim icin baska bir eyalete tasindi, hala gorusuyoruz. Ancak onun tercumelerinde kendimi replikle altyazinin bir turlu tutmadigi bir filmi izliyor gibi hissediyordum. Anlatilamaz bir bosluk duygusu! Ama en berbati da ozellikle isyerinde, siz kizginlikla bir mesaj vermeye calisirken cevirmenin bunu gülerek aktarmasidir! Bu nedenle ikinci tercumanima dört elle sarildim. Bu defa Allah bana yeni mezun ve işini ciddiyetle yapan bir kiz yollamisti. Bir muddet denemeden sonra guvenimi kazandiginda `Sen benim konusamadigim dilim, duydugunu anlamayan kulagim, okuyamayan gozlerim ve yazamadigim elimin yerine calisiyorsun` diye anlatmaya calistim yaptigi isin benim icin onemini.

Changxing, Hangzhou`ya 1 saat uzaklikta, aslinda Huzhou`ya bagli bir kasaba. Aslen tarimla ugrasan eski bir koy olup, sanayilesme ile korkunc bir disaridan goc almis. Dolayisiyla daha cok genc ve gocmenlerden olusan bir nufusla karsilasiyorsunuz. Genelde mutfagi olmayan kucuk dairelerde bir ya da bir kac kisi kaliyorlar ve bu nedenle her aksam disarida yediklerinden her yerde kucuk lokantalar var. Ayrica genc nufusun coklugu yine pek cok eglence yerinin var olmasini getirmis, aksamlari caddeler Las Vegas gibi, her yerde isikli tabelalar, mini etekli topuklu ayakkabili kizlar. Bir Turk bayan olarak en ilgimi ceken seylerden biri de bu oldu aslinda, gece kac olursa olsun, ne giyerseniz giyin kimsenin rahatsiz etmemesi. Ilerleyen gunlerde yaz sicaginin getirdigi etkiyle, ilk geldigimdeki o soguk görüntü gitti ve kendimi yazlik yerde gibi hissetmeye basladim.

Yine fabrikada kalirken bir Cumartesi sabahi merdiven boslugunu dolduran, sarki soyleyen bir ofis calisaninin sesi ile uyandim. Benim gibi evde, banyoda, yolda her firsatta sarki soylemekten keyif alan bir insan, fabrikada kalmaktan sirf bu yuzden korkmustum. Malum, isyeri ve ev birlikte, ozel hayat kalmayacak, sarki bile soyleyemeyecegim diye! Iste merdivenlerde cinlayan bu ses, evet diyordu, bizim icin de hayatin bir parcasi sarki soylemek. O halde neden ayni sarkilari paylasmayalim. Zaten bu ulkede eğlence anlayisinin en onemli parcasinin karaokeler oldugunu ogrendim sonra. Bizdeki gibi dans etme, eglenme ya da canli muzik dinleme gibi adetleri yok, sadece bir oda kiralayip avazi cikana kadar bagiran arkadaslarini dinliyorlar. Eger arkadaslarinizin icinde guzel sesliler varsa sanslisiniz. Ama bir dikkatimi ceken su oldu, hic kimse icin guzeldi-kotuydu diye yorum yapmiyorlar. En berbat soyleyeni bile saygiyla sonuna kadar da dinliyorlar. Bizde olsa, diyorum, yuhalayip yakapaça alirlar elinden mikrofonu! Ben de kendimce önce o yaza damgasini vuran `you mei you ren ten gao su ni` sarkisini ogrendim, bu benim telefon sarkimdi, hani her aramada telefon sirketinin bize dinlettigi ve tüm gün zihnimde takili kalan sarki. Bu ve sonraki ogrenmeye calistigim sarkilar, pek cok yerde `ben de sizdenim` mesajini vermekte cok etkili oldular.

Tabii ki biz sonra gelenlerin isi, ilk gelen gruptaki arkadaslardan cok daha kolay oldu. Çünkü geldigimizde artik gayet kivaminda Turk ekmegi yapan bir firinimiz, ne nereden alinir, nereye gidilir bilip ogreten arkadaslarimiz vardi. Hatta firinci isi o kadar ilerletti ki, su an hem Changxing`deki Alman-Italyan diger yabancilara (bir elin parmaklari kadar sayida olsalar da) hem de bize gunluk gelen paket servisten yararlanan Çinli komsularimiza ekmek satiyor. Hala alisamadigimiz sey ise et. Ozellikle de kurutulmus et, burada yolda yururken evlerin balkonlarina asilip kurutulan ordekler, domuz butlari gorebilirsiniz. Bu nedenle bizim et ihtiyacimiz genelde Hangzhou’daki Uygur lokantalarindan geliyor. Tabii arada bir (elinden her is gelen bakim ekibimiz sayesinde) kuzuyu alip kendimiz kesmek, hatta olayi ilerletip cag doner yapmak gibi bir heves gelisiyor ve basliyor hazirliklar (burada Robinson Cruiso gibiyiz, zaten is disinda yapacak hicbirsey olmayinca, evimizde olsak `hadi canim` deyip gulup gececegimiz pek cok ise girismemiz an meselesi). Once cag doner icin gerekli techizat hazirlaniyor ve kuzu satin alinip getiriliyor fabrikaya! Bir ara, bizim Cinli soforun kuzuyu pek bir sahiplendigini goruyorum, bizimkiler demisler ki, bu kuzu Turkce anlamiyor, şunu sen çağırsana… O da tum temiz kalpliliği ile `lai! Lai!` diyerek kuzuya cevirmenlik yapiyor!!!
Bu bizim mangal partilerinin nami buyuk Changxing`de. Kaldigimiz ev bahceli bir sitede ve her mangal partisinde mutlaka komsularla et karsiligi bizim asla yiyemeyecegimiz Çin yemekleri alisverisi olur. Bana kalirsa, burayi yasanabilir kilan en onemli etmenlerden biri bu sicak insan iliskileri. Çoğu zaman misafirperver ve cömert olan insanlarin yakınlığı, Türkler olarak bize hic yabanci gelmiyor. Tabii bunda kaldigimiz yerin kucuk ve insanlarin kirsal kokenli olmasinin payi var. Fabrikaya servis ceken soforumuzu, is saati disinda cagirdigimizda, siz benim arkadaslarimsiniz sizden para alamam deyip parayi geri cevirmesi ve vermekte israr eden arkadasimizla aralarindaki cekisme, buyuk ihtimalle pek cok Avrupali`nin akil erdiremeyecegi cinsten. Ayni kisinin, geceyarisi bobrek sancisi tutan arkadasimizi hastaneye yetistirdigimizde, bizden biri gibi kosturmasi ve para ihtiyaciniz var mi, acil durum, gerekiyorsa bulalim diye teklifte bulunmasi bu samimiyetin ornekleri...
Bu iyi orneklere aldanip, hayalkirikligi yasamak da var tabii isin ucunda. Çünkü Çinliler, her konuda oldugu gibi arkadaslikta da gösterişe kacabiliyorlar. Yani daha yeni tanistiginiz biri size kirk yillik dostunuzmus gibi vaadlerde bulunuyorsa, bilin ki sonu gelmeyecektir. Bir sonraki aramanizda sizi hic tanimiyormus gibi davranabilir! Bir zaman sonra olaya şöyle bakmaya basladim, burada arkadasliklar dörde ayriliyor; birincisi ``Aaa yabanci, hadi konusalim eglenelim`` hevesi ile bir saat suren arkadasliklar. Ikincisi yine ``aa bu bir yabanci`` diye baslayip, ya paranizdan ya da cevrenizden yararlanmaya calisanlar, üçüncü ve benim icin makul ve anlasilabilir olani da (hele ki ogrencilerse) Ingilizce pratik yapmaya calisanlar. Ama eger sansliysaniz son gruptaki gercekten kalpten dostluklar da edinebiliyorsunuz. Bir de bu gruplarin hicbirine girmeye niyeti olmayan, zaten sizi tumuyle yoksayan tipler var, ofiste bir Pazar gunu tam gun yanimda oturup birbiriyle anlamadigim dillerinde konusup, hic bir selam dahi vermeden cekip giden is arkadaslarim oldu mesela! Sanirim ben de intikamimi Çince ogrenmeye calisarak almaya uğraştım.
Burada yasadigim iz birakan olaylardan biri depremdi. Turkiye`deki yakinlarima deprem sonrasini su satirlarla bildirmisim, ”Su an depremden 1500 km. kadar uzaktayız! Cın buyuk memleket! Dolayısıyla hıssetmedık bıle depremı, ama duydugumuz haberler bızı de sok ettı. Tabıı bır de benım gıbı deprem fobısı olan bırı ıcın guzel, uzun, uykusuz bır geceye maloldu, işin iyi tarafı burası deprem bölgesi değilmiş, korkacak bir şey yok diyorlar/ kötü tarafı da deprem nedir bilmedikleri için bizim paniğimizi anlamadılar bastan! Akşam bayağı güldüler bize, ama sabah haberleri duyunca sarı benizleri iyice uçmuş şekilde koşa koşa geldiler, haklıymıssınız, 10000 kişi öldü diye!
Merak edilecek bişi yok gibi görünüyor, tek anlamadığım depremle aramızdaki derin ilişki, ben nereye deprem de arkamdan... Napalım, kısmetimizde ne varsa o olur, korkunun ecele faydası yok. ”
Yine bu depremden sonra, biz de depremin acisini bilen insanlar olarak hem firma capinda hem kisisel yardimlarda bulunduk. Ve pesinden bir aksam bunun halkla paylasilacagi bir platform hazirlamislar, sehrin halk meydaninda yari eglence yari yardim edenlere tesekkur maksadiyla bir eglence duzenlenmis. Dediler ki, biz sizi takdim ettigimizde siz de bir agizdan `jiao Zhong Guo` (heer sey Cin icin) diyeceksiniz. Ama birden mizansen bozuldu ve mikrofonu uzatip roportaj yapmaya basladilar. Ben de `Turkiye`deki arkadaslarimla beraber, acinizi paylasiyoruz` seklinde bir cumle hazirlayip soyledim, cevirmen de bunu bir guzel Cince`ye cevirdi. Ancak programdan sonra hala arkadaslarin gulmeleri uzerine anladim ki, ben sahneye cikmanin verdigi heyecanla cumleyi aynen Turkce soylemisim, ve sagolsun cevirmen bayan hic bozuntuya vermeden kendi birseyler soylemis!!!
Ilk 4 ayi bitirip ulkeme nihayet kavusacagim son hafta hayatimi tumden degistirecek karara gebeydi. Uc ay icin geldigim bu yerde, 2 yil daha kalmami istiyorlardi. Neredeyse yasamim film seridi gibi gozumun onunden geciyor ve bu seridin devaminin hangi renkte olacagina dair bir karar almam gerekiyordu. Sari Cin`de 2 yil daha mi, yoksa mavi ulkeme donus mu? (Cin`de Turkiye`yi mavi Turkiye diye biliyorlar, buradaki denizleri ve hic pustan arinmayan gokyuzunu gordugunuzde nedenini anliyorsunuz) Ve o zorlu gecenin sabahinda, kapim calindi, yan odamda kalan komsum Rain, elinde bir hediye paketi ile karsimdaydi. Ulkeme donecegim icin bana hediye almis, paketi alip kapiyi zor kapattim. Sanki icimdeki tum bastirdigim duygularin onundeki set kaldirilmis gibi, gozyaslarina boguldum. O an, bu dostca davranis, rengi belirlemisti, burada da dostlarim olabilir, kaliyorum!

2009 sonu...

Iste boyle baslayan macera, 1.5 yildir devam ediyor. Burada yasayabilmemi mumkun kilacak elimden ne gelirse yapiyorum, Cince kursuna gidiyorum, arkadaslar ediniyorum. Kucuk yerden bunaldigimda haftasonlari kendimi Hangzhou`ya atiyorum. Shanghai`da yasayan Turklerle tanistim. Pekin`den Guilin`e gezmeye deger pek cok yeri gezdim. Aci-tatli bir suru hatiranin isiginda, en sikintili gunumde bile hic bir zaman pisman olmadigim birsey varsa, o da `iyi ki gelmisim!`
Dogu cephesınden haberler boyle dostlar! Ben her sabah burda sızın ıcın gunes dogmayı unutmasın dıye nobet tutuyorum. Sız rahat uyuyun!

Müge

1 yorum:

  1. Çok güzel.. Harkulade bir yazı olmuş.
    Bende yakın bir zamanda Changxing'e gideceğim gibi görünüyor. Ordan haberlerinizi izlenimlerinizi eksik etmeyin lütfen. Görüşmek dileğiyle
    Turgay

    YanıtlaSil