KELIMELERIN KIFAYETI
(2008-2009)
Dünyanin öbür ucunda, "dil bilmez Gürcü" durumundayım.. Ingilizce bilmek herşeyi çözer sanırdık, çözmüyor.. Daha önce hiç yabanciyla karşılaşmamış halk, daha yüksek sesle konuşursa ya da Çince karakterlerle yazdıklarında anlayacağım sanıyor. Ticarette, çarşı pazarda nispeten kolay, vücut dilinin sınırlarını ögrendik, onda bile kendine güvenemeyip hiç anlaşmayi denemeden kaçanlar var...
İlk geldiğimde hiç konuşmadan şehri gezdirmişlerdi bana. O gün ne olduğunu bilmeden gördüğüm tapınaklar, soramadiğim yerlerden sonra alışkanlık edindim, bir yere gitmeden önce internette araştırıp çıkmayı. O dönem cep telefonları "akıllı" olmadığından her yerde araştırma şansım da yoktu. Böylece sabretmeyi ögrendim galiba.. Anlamadığım şeyi olduğu gibi kabul edip, hafızaya alarak, boşlukları sonra doldurmayı...
Derken artık bu ülkede bir yılı devirmiş biri olarak, iletişim konusunda da güvenim tavan yapmışken, bu defa tur ile Pekin' e gittik . Çin Seddi, Yasak Şehir (Son Imparator filminin de büyüsü ile) geziyoruz; arada bir bizim Türk kafile geç kalıp turdakilerin hışmına uğrasa da, turdaki diğer Çinlilerle aramız iyi. Ne de olsa derdimizi anlatacak kadar Çince öğrendik hepimiz. Öndeki ailenin de derin bakışlı, akıllı olduğu her halinden belli 8 yaşındaki kızları bizimle iletişimi çok büyük zevkle yapıyor. Neredeyse yol boyu konuştuk, bütün basit cümleleri tükettik. Konular derinleştikçe, kız bizden uzaklaştı. Annesinin yanında ağladığını fark ettiğimde çok korktum, neyi yanlış yapmış olabiliriz ki? Oysa ki o, bize anlatamadıkları için kendini suçlamıştı, annesine gidip neden anlatamıyorum diye hırsından ağlıyordu. İşte o an kelimelerin kifayetsiz kalması nedir, öğrendim..
(2008-2009)
Dünyanin öbür ucunda, "dil bilmez Gürcü" durumundayım.. Ingilizce bilmek herşeyi çözer sanırdık, çözmüyor.. Daha önce hiç yabanciyla karşılaşmamış halk, daha yüksek sesle konuşursa ya da Çince karakterlerle yazdıklarında anlayacağım sanıyor. Ticarette, çarşı pazarda nispeten kolay, vücut dilinin sınırlarını ögrendik, onda bile kendine güvenemeyip hiç anlaşmayi denemeden kaçanlar var...
İlk geldiğimde hiç konuşmadan şehri gezdirmişlerdi bana. O gün ne olduğunu bilmeden gördüğüm tapınaklar, soramadiğim yerlerden sonra alışkanlık edindim, bir yere gitmeden önce internette araştırıp çıkmayı. O dönem cep telefonları "akıllı" olmadığından her yerde araştırma şansım da yoktu. Böylece sabretmeyi ögrendim galiba.. Anlamadığım şeyi olduğu gibi kabul edip, hafızaya alarak, boşlukları sonra doldurmayı...
Derken artık bu ülkede bir yılı devirmiş biri olarak, iletişim konusunda da güvenim tavan yapmışken, bu defa tur ile Pekin' e gittik . Çin Seddi, Yasak Şehir (Son Imparator filminin de büyüsü ile) geziyoruz; arada bir bizim Türk kafile geç kalıp turdakilerin hışmına uğrasa da, turdaki diğer Çinlilerle aramız iyi. Ne de olsa derdimizi anlatacak kadar Çince öğrendik hepimiz. Öndeki ailenin de derin bakışlı, akıllı olduğu her halinden belli 8 yaşındaki kızları bizimle iletişimi çok büyük zevkle yapıyor. Neredeyse yol boyu konuştuk, bütün basit cümleleri tükettik. Konular derinleştikçe, kız bizden uzaklaştı. Annesinin yanında ağladığını fark ettiğimde çok korktum, neyi yanlış yapmış olabiliriz ki? Oysa ki o, bize anlatamadıkları için kendini suçlamıştı, annesine gidip neden anlatamıyorum diye hırsından ağlıyordu. İşte o an kelimelerin kifayetsiz kalması nedir, öğrendim..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder